‘REHİNE ANLAŞMASI’ OLASILIĞI

AA’nın aktardığına nazaran haberde, iddialara nazaran destek ABD güçleri gönderilene kadar beklenmesi ve kara harekatının ertelenmesi konusunda mutabık kalındığı kaydedildi. İsrailli yetkililerin, operasyonun ertelenmesinin tek nedeninin bu olmadığını belirttikleri aktarılırken, askeri güçlerin operasyonel hazırlığının arttırılması, Hamas’ın elindeki esirler problemine tahlil bulunması ve ek özgür bırakma mutabakatlarının uygulanma mümkünlüğü üzere öbür nedenlerin de olduğuna işaret edildi.

Haberde, Orta Doğu’ya daha fazla ABD kuvveti gönderilmesinin İsrail’in çıkarına olduğu, bu kuvvetlerin, savaşın ilerleyen basamaklarında artabilecek ataklarla ortaklaşa hareket edilmesine yardımcı olacağı tabir edildi.

SAVUNMA BAKANI ‘AYLARCA SÜREBİLİR’ DEMİŞTİ

İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant ise dün yaptığı açıklamada, “Gazze’ye yönelik kara harekatının aylarca sürebileceğini” belirtmişti. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, dün NBS televizyon kanalında katıldığı programda, ABD’nin, İsrail ile Filistin ortasındaki çatışmaların tırmanması halinde Orta Doğu’daki Amerikan güçlerini ve işçilerini muhafazaya hazır olduklarını bildirmişti. Blinken, ABD’nin İsrail-Filistin çatışmasının, “İran’ın müdahalesiyle tırmanmasını beklediğini” belirterek, Biden idaresinin, bölgedeki ABD çalışanı ya da silahlı kuvvetlerinin “herhangi bir düşmanca hareketin maksadı olması halinde karşılık vermeye hazır olduğunu” vurgulamıştı. (DIŞ HABERLER)

‘AUSTIN İLE GALLANT HER GÜN GÖRÜŞÜYOR’

Gazeteye konuşan ABD’li yetkililer, kara harekatını erteleme tavsiyesinin Savunma Bakanı Lloyd J. Austin aracılığıyla İsrail’e iletildiğini belirtti. Austin’in, İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ile neredeyse her gün telefon görüşmesi yaptığını aktarıldı. Bir yetkili, ABD’nin önceliğinin rehineler olduğunu lisana getirdi.

‘İSTİŞARELERİMİZ VAR, BASKI YAPMIYORLAR’

Washington’daki İsrail Büyükelçiliği’nden bir diplomat, ABD’nin İsraillilere kara harekatını ertelemeleri tarafında tavsiyede bulunduğunu savlarını yalanladı. Kelam konusu isim, “ABD idaresiyle yakın diyaloğumuz ve istişarelerimiz var. ABD kara operasyonu konusunda İsrail’e baskı yapmıyor” tabirlerini kullandı.

Çoğunlukla Katar aracılığıyla yürütülen rehine müzakereleri hakkında bilgisi olan bir yetkili, Hamas’ın kara harekatının rehinelerin hür bırakılması ihtimalini azaltacağı konusunda uyardığını söyledi. (DIŞ HABERLER)

Savunma Bakanı Yoav Galant, olası kara operasyonunu anlattı. AA’nın Yediot Ahronot gazetesinden aktardığına nazaran Gazze sonu yakınlarında “Hava Kuvvetleri Harekat Komutanlığı” toplantısında konuşan Galant’ın “İsrail ordusunu durdurabilecek hiçbir şey yok. Hareketin (İsrail’in Gazze akınlarına verdiği isim) operasyonel istikameti, hava kabiliyeti ve kara harekatından oluşuyor. Gazze’deki kara harekatı, oradaki son savaş olmalı zira sonrasında Hamas olmayacak. Bu, bir ay, 2 ay, 3 ay sürebilir ancak sonunda orada Hamas kalmayacak.” tabirlerini kullandı.

İsrail ordusu daha evvel yaptığı açıklamada, “savaşın” bir sonraki etabına (kara harekatı) hazırlık emeliyle Gazze’de İsrail güçlerinin karşılaşabileceği tehditleri azaltmak için hava akınlarını ağırlaştırdığını duyurmuştu. (HABER MERKEZİ)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) denetimindeki Haseke kenti etrafına düzenlenen taarruzlardan birinde bir arabanın, başkasında de bir fabrikanın maksat alındığı belirtildi.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) ise, ABD liderliğindeki milletlerarası koalisyonun Suriye’nin kuzeydoğusundaki üssün yakınında Türkiye’ye ilişkin bir insansız hava aracını düşürdüğünü ileri sürdü. Reuters’a konuşan Savunma Bakanlığı kaynakları, kelam konusu tezleri yalanladı. Bakanlık yetkilisi, Suriye’de düşürülen İHA’nın Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ilişkin olmadığını lisana getirdi.

HUMUS’TA EN AZ 7 ÖLÜ

Öte yandan Suriye devlet televizyonu, Humus’ta Harp Okulu subaylarına mezuniyet merasimi esnasında silahlı insansız hava araçları ile hücum düzenlendiğini duyurdu. SOHR ise taarruzda 7 kişinin hayatını kaybettiğini, 20’den fazla kişinin de yaralandığını aktardı.

Suriye Savunma Bakanlığı’nın açıklamasında, şu tabirlere yer verildi: ”Kara Kuvvetleri ve Silahlı Kuvvetler Genel Komutanlığı, bu korkakça terör aksiyonunu gibisi görülmemiş bir cürüm olarak kıymetlendirmektedir. Bu terör örgütlerine, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, tam güç ve kararlılıkla karşılık vereceğini beyan ediyor ve bu hata aksiyonunu planlayan ve uygulayanların, bedelini ağır bir biçimde ödeyeceklerinin hesabını vereceğini vurguluyor.”

BAKANLIK YETKİLİSİ ‘KARA OPERASYONU’ İHTİMALİNİ DEĞERLENDİRDİ

Reuters’a konuşan bir öteki Savunma Bakanlığı yetkilisi ise, Suriye’ye yönelik mümkün bir kara operasyonu ihtimaline ait açıklamalarda bulundu. Yetkili, “Tek gayemiz Türkiye’ye tehdit oluşturan terör örgütlerini ortadan kaldırmaktır. Kara operasyonu bu tehdidi ortadan kaldırmanın seçeneklerden biridir, fakat bizim için tek seçenek değil” dedi.

Ne olmuştu?

Hakan Fidan, 1 Ekim’de Ankara’da yapılan saldırıyı gerçekleştirenlerin ‘Suriye’den geldiğini’ söyleyerek “Irak ve Suriye’de PKK/YPG’ye ilişkin olan bütün tesisler bundan sonra yasal hedeftir” demişti. Irak ve Suriye’ye ‘operasyon’ bildirisi veren Fidan, şöyle konuşmuştu:

“Silahlı Kuvvetlerimizin bu terör saldırısına yanıtı son derece net olacak, bu türlü bir aksiyonu gerçekleştirdiklerine pişman olacaklar. Irak ve Suriye’de PKK ve YPG’ye ilişkin olan bütün alt yapı üst yapı tesisleri, güç tesisleri bundan sonra güvenlik güçlerimizin, silahlı kuvvetlerimizin, istihbarat unsurlarımızın topyekün legal amacıdır. Üçüncü tarafların PKK/YPG’li tesislerden ve şahıslardan uzak durmasını tavsiye ediyorum.” (DIŞ HABERLER)

Öztrak Yargıtay’ın Seyahat protestoları kararına ait ise “Şimdi de Yargıtay, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarını görmezden gelerek hain FETÖ’nün dinlemelerini, tatil tarihlerini, çekilmemiş belgeselleri ve hatta tiyatro oyunlarını delil sayan bir belgeyi, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını da eğip bükerek, eleştirerek onayladı. Bir hukuk katliamına ortak oldu. Vatandaşın protesto hakkı ile hükümete karşı kabahat ortasındaki çizgi, bir kanıtın varlığıdır. Yargıtay’ın verdiği bu karardan sonra, hükümete karşı her protestonun, kanıt aranmadan hükümete karşı hata sayılmasının önünü açılmıştır. Bu kararlar, ülkemizin bir hukuk devleti olduğu konusunda, içeride ve dışarıda önemli telaşlara neden olmaktadır” sözlerini kullandı.

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, MYK toplantısının akabinde parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. ANKA’nın haberine nazaran Öztrak, şunları söyledi:

SARAYIN SIKIŞTIĞINDA İKİ SEÇİM ORTASINDA, TERÖR KARTINA NASIL SARILDIĞI HÂLÂ MİLLETİMİZİN HAFIZALARINDADIR: Teröre karşı daima bir arada dimdik durmamız gerekirken Cumhur İttifakı’nın işbirlikçileri olan, Ebabil’inden Pelikan’ına çeşitli operasyoncuların bu sorun üzerinden didişmelerini, kavgalarını da ibretle izliyoruz. Bu ülkede dezenformasyonun hükümdarının kimler tarafından yapıldığını da görüyoruz. Umarız Cumhur İttifakı içindeki bu hengame, devlet kurumlarının işleyişine yansımamıştır, yansımıyordur. Mahallî idare seçimlerine altı ay kala meydana gelen bu hain saldırıyı, çok ciddiye alıyoruz. Olayın failleri kadar bu hainlerin nasıl olup da başkentimizin en korunaklı bölgesine girebildiklerinin araştırılması, buna göz yumanların yahut bunun farkına varmayan sorumluların derhal ortaya çıkarılmasını bekliyoruz. Sarayın sıkıştığında iki seçim ortasında, terör kartına nasıl sarıldığı, seçmeni, güvenlik ile özgürlük ortasında, canı ile malı ortasında tercih yapmaya nasıl zorladığı hâlâ milletimizin hafızalarındadır. O nedenle bu hücumun bir an önce, bütün taraflarıyla aydınlatılmasını bekliyoruz.

KENDİLERİNE HAİN FETÖ’DEN MİRAS KALAN EVRAKLARI, GEZİ’Yİ KARALAMAK İÇİN PERVASIZCA KULLANIYORLAR: ‘Aklı öldürürseniz ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadıyı satın aldığınız gün, adalet ölür. Adaleti öldürdüğünüz gün, devlet de ölür.’ Fatih Sultan Mehmet, adaletin mülkün, yani devletin temel direği olduğunu bu sözlerle anlatmış. Devlet idaresinde gerçek iliklenecek birinci düğme, adalet düğmesidir. 2014 seçimlerinde, Erdoğan’ın ağzından ‘Alışılmış bir cumhurbaşkanı olmayacağım’ kelamları çıktığından beri, devlet idaresinde bir çürüme başladı. Akıl, izan ve ahlak unutuldu, adalet yerle bir oldu, ülke de millet de gün yüzü görmedi. Devletin kılcal damarlarına kadar soktuğu, paydaşlık yaptığı, ne istediyse verdiği, darbeye teşebbüs edecek duruma gelene kadar seyrettiği, hain FETÖ’nün rahle-i tedrisinde kumpas yapmayı öğrenen saray, yargıyı kendisi üzere düşünmeyenlere doğrultacağı bir silah olarak kullanıyor. Hain FETÖ bavul bavul geçersiz kanıt üretirdi, saray rejimi gemi azıya aldı, sonradan çıkma boynuz kulağı geçti, insanların hayatlarını karartmak için artık kanıta bile muhtaçlık duymuyorlar bunlar. Kendilerine hain FETÖ’den miras kalan evrakları, Gezi’yi karalamak için pervasızca kullanıyorlar. Seyahat hareketlerinde hayatını kaybeden gençlere terörist yaftası yapıştırdılar. Yetmedi, ailelerini meydanlarda yuhalattılar. Yetmedi, ölen çocukların ailelerine davalar açtılar. Yetmedi, havuz kanallarında akla hayale gelmeyecek, saçma sapan komplo teorilerini millete gerçekmiş anlattılar. Yetmedi, ders kitaplarında Gezi’yi karalamaya kalktılar; kendi başlarına nazaran yazdıkları tarihi, çocuklarımıza ders diye okuttular. Sonunda özgürlüğü haykıranlara; yeşili, doğayı, parkı savunanlara; Seyahat Parkı sivil direnişine katılanlara; ortada bir kanıt olmadığı halde ağırlaştırılmış müebbete varan cezalar verdiler.

VATANDAŞIN PROTESTO HAKKI İLE HÜKÜMETE KARŞI KABAHAT ORTASINDAKİ ÇİZGİ, BİR KANITIN VARLIĞIDIR: Şimdi de Yargıtay, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarını görmezden gelerek hain FETÖ’nün dinlemelerini, tatil tarihlerini, çekilmemiş belgeselleri ve hatta tiyatro oyunlarını ispat sayan bir belgeyi, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını da eğip bükerek, eleştirerek onayladı. Bir hukuk katliamına ortak oldu. Vatandaşın protesto hakkı ile hükümete karşı cürüm ortasındaki çizgi, bir kanıtın varlığıdır. Yargıtay’ın verdiği bu karardan sonra, hükümete karşı her protestonun, kanıt aranmadan hükümete karşı cürüm sayılmasının önünü açılmıştır. Bu kararlar, ülkemizin bir hukuk devleti olduğu konusunda, içeride ve dışarıda önemli tasalara neden olmaktadır. Yatırımcılar da bu ülkede malının, canının inançta olup olmadığı konusunda soru işaretleri duymaktadır. Güvensizlik, ülkemizden pak parayı, yatırımı, yatırımcıyı kaçırmaktadır. Kara paraya, mafya ve uyuşturucu parasına ülkemize muhtaç etmektedir. Bugün Türkiye, Global Organize Kabahat Endeksi’nde 193 ülke ortasında birinci 14’teyse; Türkiye, Güney Amerika kaynaklı kokain ticaretinde global transit merkezlerinden biri olma yolunda ilerliyorsa; Türkiye’deki organ ticareti, insan ticareti ve silah kaçakçılığı konusunda bu değerlendirmede kıymetli tespitler yer alıyorsa bunun üzerinde dikkatle durmalıyız. Tüm bunlar olurken, hükümet yeniden işin ucuzuna kaçmaktadır. Neden olduğu çürümeye aldırmadan Varlık Barışı ile bu çürümeye çanak tutmaktadır.

SARAYIN PUDRACI GENÇLERİ, ÇAKARLI OTOMOBİLLERLE LASTİK YAKMA GÖRÜNTÜLERİ PAYLAŞIYOR: Taban fiyatlı bir aile, bugün evladını üniversitede okutabilir mi? Kaç parlak gencimizin ailesi, çocukları hele de öteki kentte okursa masrafını karşılayabilir? Kiraya yetişilmiyor, yol parasına, faturaya yetişilmiyor, mutfak masrafına yetişilmiyor. Bu ülkenin yetenekli gençleri, kıyıda köşede heba olup gidiyor. Geçtik konutun dışında bir yemeği, üniversite yerleşkelerindeki karavana yemek fiyatları bile, bir yılda üçe katlanmış. Üniversite öğrencilerine burs veren vakıflara, verdikleri burs sayısının 10 katı kadar müracaat gelmiş. Türk Eğitim Vakfı’na gelen müracaat sayısı 100 bini aşmış. Öğrencilerin yalnızca besinle değil; kültürle, sanatla, sporla beslenmesi lazım. Lakin gençlerin cebinde dışarıda arkadaşlarıyla bir çay içecek parası yok. Epey emekle okusa bile, gençlerin insanca yaşamalarını sağlayacak bir iş bulup bulamayacağı da artık muhakkak değil. Üniversite mezunu işsiz sayımız 1 milyon. Fakat bunlar, bu milletin gençlerinin sıkıntıları. Sarayın pudracı gençleri ise bugünlerde kaportasının her tarafına Erdoğan’ın ismi ve imzasını yazarak çakarlı otomobillerle lastik yakma görüntüleri paylaşıyor.

ANAYASA KONUSUNDA BÂTIN AJANDAMIZ YOK: Hakkı, hukuku, adaleti savunmak, her şeyden evvel bir prensip problemidir. Yasa tanımayacaksın, anayasa tanımayacaksın, milletten bir aldığın MTV’yi bir daha almaya kalkacaksın, anayasa mahkemesi de bunu onaylayacak. Türkiye’nin taraf olduğu memleketler arası mukaveleleri tanımayacaksın, milletin hayrına bir şey söylediğimizde, bizi yurt dışındaki ortaklarına şikayet edeceksin, hakkını arayana, ‘açım, açıktayım’ diyene karşıt kelepçe vuracaksın… Sonra da sıkışınca, artık mutat olduğu üzere ‘Gelin, birlikte anayasa yapalım, herkes katkı sunsun’ diyeceksin. Bu çağrıyı yapanların kaygısının ne olduğu muhakkak. Şayet samimiyseler, evvel anayasaya, kanunlara, AYM ve AİHM kararlarına uymaları lazım. Bizim anayasa konusunda diğerleri üzere kapalı ajandamız yok. Temel çerçevemiz, Millet İttifakı olarak hazırladığımız ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi’nde mevcut.

SEÇİMLERİ KAYBEDECEĞİNİ ANLAYAN İKTİDARIN BİZİ BÖLMESİNE MÜSAADE VERMEYECEĞİZ: Biz, ‘Milletimiz, hizmetin en uygununa layıktır’ diyoruz. Milletimizi, habitat toplantısı kisvesi altında, tüyü bitmedik yetimin hakkıyla, parti örgütü ve milletvekillerini Amerika seyahatlerine götüren belediyecilik anlayışına teslim edemeyiz. Vatandaşlarımız, milletimiz hizmet beklerken, çocuklar açken, ipek kumaşa baskılı tablolara binlerce lira harcayan, saray tipi prestijden tasarruf olmaz diyen belediyecilik anlayışının eline hiç bırakamayız. Milletimizi, evvelki CHP’li belediye liderlerinin dar gelirlilere konut yapılsın diye aldığı yerleri, imarını artırıp parselleyerek satan kupon arazicilerin insafına terk edemeyiz. Vatandaşa hizmeti, ekmek kuyruklarını gizlemek için ekmek büfelerini kaldıran vicdansızlara emanet edemeyiz. Halkımıza illallah ettiren, belediyeciliği keselerini doldurma yeri olarak gören, yapılmamış işleri yapılmış üzere göstererek milletin milyonlarına çökenlerin eline bırakamayız. Bu hükümetin bu karakuşi gidişine bir dur demek için mahallî seçimlerde milletimizle birlikte büyük bir zafer kazanacağız. Seçimleri kaybedeceğini anlayan iktidarın bizi bölmesine, yüzde 30’la yüzde 100’ü yönetmesine müsaade vermeyeceğiz. Tüm büyükşehirleri kazanacağız. Vilayet ve ilçe belde belediyeleri dahil ülkemizin her karışını, milletimizi rahat ettiren, feraha kavuşturan, toplumsal demokrat belediyecilikle tanıştıracağız.”

Öztrak açıklamalarının akabinde soruları yanıtladı. CHP Küme Lideri Özgür Özel’in, Küme Başkanlığı vazifesine fiili olarak devam etmeyeceği istikametindeki açıklamasının anımsatılması üzerine Öztrak, “Özgür Beyefendi küme başkanlığını fiilen bırakacağını açıklamış, kırmızı plakalı araca da veda ettiğini söylemiş. İyi olsun” dedi. (HABER MERKEZİ)