Bunun katıldığı birinci basın gösterimlerinden biri olduğunu belirten Çağan Irmak, esprili bir lisanla diziyi perdede seyretmek için geldiğini söyledi. Irmak, “‘Yaratılan’, 15 yıl boyunca piyasaya küsme nedenlerimden birisiydi. Kimse neden bunu kabul etmiyor ya da yapmaya yürek edemiyor diye lakin güzel ki de bugün olmuş, daha evvel olsaydı bu olmayacaktı. Bence bütün taşlar yerine oturdu ve artık karşınızdayız” dedi.

‘BÜYÜK ŞEYLER SÖYLEMEKTEN KORKAR OLDUK’

Irmak dizinin ‘hayatının projesi’ olması hakkında şöyle konuştu:

“Mary Shelley’nin ‘Frankenstein’ını okuduğumda daha 13 ya da 14 yaşındaydım fakat inceltilmiş bir kopyaydı. Daha sonra tamamını okudum, bugün bile okunması biraz güç bir kitap. Yazılış süreci çok ilgimi çekmişti zira kent efsanesi olduğu tez ediliyor. Ken Russell’ın bu mevzu üzerine yaptığı ‘Gotik’ diye bir sineması de var, kitap bir argüman üzerine yazılmış. Bram Stoker’la bir gece şatoda ‘dünyadaki en dehşetli şeyi ben yazarım’ diye teze giriyor Mary Shelley. Söylenenlere nazaran o gece biri ‘Dracula’yı biri de ‘Frankenstein’ı yazmaya başlıyor. 1800’lü yılların başı, Mary Shelly o periyot bir erkek dünyasının içinde yapayalnız bir bayan kahraman. Münasebetiyle kendi kahramanı da yalnız. Ben kitabın yalnızca iskeletini aldım, çok farklı öyküler koydum doğal olarak.

Kitaptaki en çok ilgimi çeken şey, insanın kendi yarattığı şeye, bir bebeğe dönüşen bir yaratığın yavaş yavaş insanın kendisiyle kötücül ve intikamcı bir varlığa dönüşmesiydi. O gece aslında yazılan romanların ikisinde de ortak özellik olarak tabiata, mukadderata, dünyaya baş tutmayı görüyoruz. Hatta yaratana bir hesaplaşma süreci görüyoruz. Bu çok büyük bir metindi.

Şimdi epik sinemayı yavaş yavaş unuttuk. Zira epik yapmak çok fazla dayak yemeyi de beraberinde getiriyor. Açıkçası epikten, büyük şeyler söylemekten korkar olduk. Artık daha çok kısa, samimi, hayat kadar hoş falan filan sinemaların gerisinde saklanıyoruz. Ben sinemanın bu kadar macerasız olmasını istemiyorum artık. Evet, şahsî sinemaları, sanat sinemalarını seviyorum ancak bu türlü büyük bir şey yapmaktan vazgeçmek beni çok mutsuz ediyor; en son sinemalarda Yüzüklerin Efendisi’nden bu yana bu türlü epik büyük bir şey görmemek beni bir seyirci olarak üzüyor. Zira ben ana akım sinemacıyım, bunu seviyorum. Lakin bunu da artık bulamıyorum. O yüzden yıllardan beri Yaratılan’ı yapmak istedim.”

‘BU OYUNCU TAKIMI OLMADAN BİR ‘YARATILAN’ DÜŞÜNEMİYORUM’

Dizinin oyuncu takımı hakkında da konuşan Irmak, “Metni yazarken başımda spesifik bir isim olmadı hiç. Akışta her şey yolunu bulur diye düşündüm. Nitekim hazinenin ortasına düştüm bu oyuncuların ortasında. Bugün onlarsız bir ‘Yaratılan’ düşünemiyorum. Çok sağ olsunlar, üzerinde benim kadar imzaları var. Teknik takımımız de o denli zira teknik takımımız senaryoyu çok sevdi. Uludağ’a bir ay indik çıktık, yalnızca Uludağ bir ay sürdü. Her sabah düğüne, bayrama gidiyor gibilerdi. Ben size, ‘Bu sineması çekerken başımıza şunlar geldi, çok zorlandık’ üzere bir şey demeyeceğim. Bu türlü bir şey olmadı, zorlanmadık, pek kolay çektik” sözlerini kullandı.

Çekimlerde hayvan eğitmenleriyle çalıştıklarını da söyleyen Irmak, “Hayvanlarla çalışmak hem çok riskli hem de çok keyifli. Çok fazla seviyorum hayvanları, onları da bir şeyin içine koymak, onları da hayata dahil etmeyi çok seviyorum. Hiçbiri ziyan görmesin diye eğitmenlerle çalıştık, esasen artık kurallarımız da öyle” diye konuştu.

‘Yaratılan’, cihanın sırlarını çözmeye çalışan genç ve hırslı tıp öğrencisi Ziya ile sıra dışı bir tabip olan İhsan’ın birlikte çıktıkları seyahati epik bir lisanla ekrana taşıyacak. Dizi, 20 Ekim’de tüm dünyayla birebir anda yalnızca Netflix’te izleyicilerle buluşacak.